olamamışlığın sıkıntısını hissediyorum içimde. çevremdeki insanlara bakıyorum, sürekli bir şeylerle meşguller, bana anlatamayacağım kadar önemsiz görünen konular üzerinde saatlerce sohbet edebiliyor, günlük sıkıntılardan, politikadan söz ediyor, gazete haberlerinden yaşam tahlilleri yapıyorlar. ve ne kadar mutlular görsen! mutlu oldukları için kızıyorum onlara, küçümsüyorum belki. ama bu küçümseme eskiden olduğu gibi "özel" hissettirmiyor kendimi. aslında onlar gibi mi olmak istiyorum? aslında hep onlar gibi mi olmak istedim? olamayacağımı görünce mi okumaya başladım dostoyevski’yi? iki arada bir derede kaldım. akşamları soğuktan titreyerek sokaklarda yürüyor,
ilerleyen saatlerde alkolle avutmaya çalışıyorum kendimi. sokaklar boşalıp, insanlar evlerine çekildiklerinde içimdeki boşluğa gelip yerleşiveriyor korku. pencereden taşan ışıklara bakıyorum, korku daha fazla abanıyor üzerime. oysa seviyorum insanları. turgut gibi her şeyi geride bırakıp gitmeyi istemiyorum ki ben. hem nasıl yaparım? ben hala yaşadığım şehrin sokaklarında kayboluyorum. metroda istediğim çıkışı bir türlü tutturamıyorum hala. musluk contası karşısında çaresizlikten inliyorum. çağırdığım tamirci yüzüme küçümseyerek bakıyor sonra. "ne biçim adamsın lan sen, bir conta için tamirci mi çağırılır?"
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder