6 Şubat 2012 Pazartesi

Gökhan Türkmen Hakkında

polis şiddetini, faşizan eylemlerin, insan haklarına aykırı polis davranışlarının, hukukun askıya alındığı 'resmi' eylemlerin açıkça gösterildiği dizidir. toplumda bu algının yerleştirilmesini/normalleştirilmesimi sağlamayı amaçlıyor mu bilmiyorum(açıkçası düşünmüyorum), ancak arka sokaklar ve muadili polis-asker dizilerini izlediğimde bunları düşünürken behzat ç. izlerken bunu düşünmüyorum. hatta nefret ediyorum, küfür ediyorum, polisin kahramanca akıllarına eseni yapan insanlar olduğu algısını değil polisin gerçek kültürünü, algısını, günlük yaşamını, günlük diyaloglarını, onlardan olmayan insanlar hakkında neler düşündüklerini çekinmeden aktardığını düşündüğüm için belgesel bir yanının olduğunu dahi düşünüyorum.

polisi bu dizi sayesinde daha çok sevmiyorum, bir antikahraman üzerinden olsun olmasın sadece vatan caddesinde ya da herhangi bir yerdeki emniyet müdürlüğü içinde, bir sivil aracın içinde her gün neler döndüğünü izlememi sağlıyor sadece.

 

edit: pilli bebek çalması bir dizide, onu deliler gibi izlemem için yeterlidir. kesmeşeker olur, whisky olur, climb, acil servis vs. bunlar da diğer tercihlerimdir.

 

normal koşullarda "marjinalliğimden" ve müzmin muhalifliğimden ötürü çıkar behzat ç'nin vicdanı sömürdüğü, şiddeti normalleştirdiği ve bunlar es geçilerek müritlerinin peydah olduğunu ben bizzat kendim söylerdim. herkes seviyor ya, sırf ondan sevenleri ters köşeye yatırmaya çalışırdım.

 

ama olmadı bu sefer. fakat eleştirenleri de anlıyorum tabii. 

doğanın kanunu bu, siyah varsa beyaz da olacak. 

yollara mobese kameraları koymanın yanlış olduğunu, son tahlilde insanların ceza yemekten korkmalarından değil kurallara uymanın asaletinden itaat etmeleri gerektiğini ben söylemek isterdim. azalan trafik sayılarını göz önüne almadan, teoride zehir gibi olmak isterdim. (tabii dilimin altında itaat etmenin yanlış olduğunu saklayarak).

 

ama olmadı bu sefer. mobese haklıydı.

 

hani kimileri icin az kisin bildigi super sarkilar vardir ya bu dizi de benim icin o dur. evet etrafimda izleyen arkadaslarim var ama benim izledigim gibi izlemiyorlar. harika keyif aliyorum, harunun malligi, selimin killigi bile buna katki saglamada geri kalmiyor. behzatin pervasizligi, hikayenin geri donuslerle bolum dizisi olmadigi, dialoglardaki samimiyet, kameranin samimi cekimleri, hepsi harika. 

 

şimdi bu behzat aganın diğer bürolardaki veya şubelerdeki polisleri pek bi siklemez tavrı var ya, arka sokaklar dizisinde de oynasa şöyle bi kaç bölüm. mesut komiser nereye gidiyoruz diye sorduğunda ebenin amına diye cevap verse behzat ç, mesut komiser nasıl konuşuyon lan sen dediğinde, ağzını yüzünü sikerim dese..arka sokaklar da bişeye benzese, hayat bayram olsa..

 

en nihayetinde yaldır yaldır giden dizi.

 

11. bölüm tekrar izlendi, spoiler olabilir.

 

behzat ç.'nin berna'yı gördüğü halüsinasyonlardan birinde, evinde vakayı incelerken, cem kısmet'in sesinden "tuhaf rastlantılar, tuhaf temaslar; önüne geçemediğim bir deliliğe dönüşmüş" kuplesini duyuyoruz. sahneyle cuk oturmuş. albümlerin dışında bir kayıt olabileceği gibi sahne için kaydedilmiş de olabilir.

 

bazı es geçilen detaylara ya da hatalara kızıyoruz ama bu bölümde ses konusunda çok hoş bir detay vardı. ekip sokakbaşı'nda içerken neşetin bozlağının arasına çok tiz bir ses giriyor o ne diye kafa yorduğunuz esnada gecekondu mahallesinde olan hayalet görünüyor ve imam yüksek perdeden okuduğu yatsı ezanına devam ediyor.

 

sorgu olayının özünde stresli bir pazarlık olduğu, pazarlık payını yüksek tutan ve sinirleri güçlü olanın masadan galip kalktığını her sorgu sahnesinde vurguluyorlar.

 

alican çok tatlı bir bebe, hasta oluyorum her sahnesine.

 

12. bölüme kaç saat kaldı lan?

 

akbabanın hiçkimsesi olmasını değil, hiç değilse yıllar sonra karşılaşabileceği bir kimsesi olmasını bekliyoruz biz ailecek. kıtır müdavimi ankaragüçlü agustin'i (tüm kıtır ve tunalı onu öyle tanır) bir görse serdar akar abimiz ne dediğimizi anlayacaktır. akbabanın kısa saçlısıdır. hatta kıtır a gelseler bi bira atarlarken agustin i görseler ve akbaba ya "la baksana la sana ne kadar benziyo la" diye olaya girseler seneryo gereği... dadından yenmez la...

 

çok iyi bir yapım bu. ama bok atmaya çalışan mallar da çıkıyor haliyle.

 

"dövülenler hep suçlu çıkıyor ne iş" denmiş mesela... öyle değil tabii ki. sorguya girenlerin çoğu öyle veya böyle şiddet görüyor dizide. "bizde yalan olmaz abi biz angara bebesiyiz" diyen gençler de sırf böyle dedikleri için sağlam bir dayak yemişlerdi.

 

"gözaltında öldürülen solcu varmış ama sorun kurumsallaşmış şiddet değilmiş" de falan filan... ulan o bölümü -götünle değil de- gözünle izlediysen görmüşsündür; adamlara kırk yerden baskı yapıldı bu dosyayı kapatın diye. istihbarat ve birçok emniyet müdürü de işin içinde. bilmeden etmeden sallamanın bu kadarı...

 

gerçekten şukela dizi, özellikle gerçekçi yönüyle şukela...

 

önce şu "gerçekçi" meselesini biraz irdelersek (ben başladım bile), gerçek hayatta olmayacak şekilde tezahür eden (zort diye bir yere gitmek, pat diye birini bulmak vs.) olayların varlığını kabul ederek yola çıkmak gerekir; zira ortada bir dizi vardır. zaten her ayrıntısı hayatla örtüşen yapımlara belgesel denilmektedir.

 

polisiye öyküleriyle çok etkileyici değil bence; ama özellikle ana karakter (tabii diğerleri de) oldukça etkileyici. zaten ve bence diziyi fenomen hale getiren asıl sebep de bu. yine belirtiyorum ki, bu bir belgesel olmadığı için karakterler %100 gerçekçi değil (zaten olması da istenmez bence; neticede bir hayal ürününü seyrederken farklı bir şeyler arıyor insan); ama olabildiğince gerçekçi. tabii televizyondaki sigara yasaklarına takılmamak veya iki sahneden birini mozaiklemekle uğraşmamak için behzat abimizin sigara içmiyor oluşu gibi mecburi engellemeler de yok değil. velhasıl, behzat ç.'nin kendisi ve yan karakterleri hayattaki gibiler; yani güldürüyorlar, hüzünlendiriyorlar, sinirlendiriyorlar, şaşırtıyorlar, acındırıyorlar vs. işte bu yüzden gerçekçi, ilgi çekici ve güzelller.

 

çok önemli sayılmasa da, figürasyondaki oyunculuğun zaman zaman gerçek kesit'teki oyunculuğa yaklaşan seviyeye inmesinin de bu dizinin güzelliğini törpülediğini düşünmekteyim. tabii prodüksiyon masrafıyla alakalı bir durum muhtemelen; lakin bu vesileyle bir kez daha elin ecnebi dizilerindeki tek cümlelik figürasyonların bile sırıtmayacak başarıda yapılabildiğini ve fakat neredeyse bütün türk dizilerindeki ve filmlerindeki figürasyonun bu kadar göze batacak kadar yerlerde süründüğünü (daha doğrusu aradaki farkın bu derece olmasını) anlayabilmiş değilim. 

 

son söz olarak da erdal beşikçioğlu'nun bu role enfes oturduğu düşüncesindeyim; zira geçen haftaki disko kralı programına behzat ç. katılmış da, hazır oradayken erdal beşikçioğlu'nu canlandırıyor gibi geldi bana. o derece cuk oturmuştur benim nazarımda.

 

bu dizi bozulmadan devam etsin. sonuna gelddiğinde de (ki her güzel şeyin bir sonu vardır) azalmadan bitsin ki, fenomenliğinden bir şey kaybetmesin.

44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder