74. günün sabahına uyandığımda banyo aynamdaki görüntüme bakıyorum, kollarım incelmiş, yüz kemiklerim de ortaya çıkmış sanki. üzerimdeki kıyafetler bana ait değillermiş gibi duruyor. sonradan öğreneceğim üzere 16 kilo vermişim bu süre içinde. gemimin limana girişine izin verilmediği gibi ayrılmasına da izin verilmemiş, ha bugün ha yarın derken geçen 2,5 aylık süre adeta bir hapishanedeymişim. o güne kadar çok da ağır gelmemişti arap bürokrasisi ile uğraşmak, yemek bitti dediğimden 1 hafta sonra getirilen yemek, su kalmadı deyince, gölgede 50 dereceyi bulan havada, 4 gün boyunca içmek için yeni su (kullanma suyu) gelene kadar deniz suyu damıtıp, bunu 15 adama yudum yudum paylaştırmak çok zor gelmemişti. ama böyle olur işte! bir anda şalter iniverir, insan "bitti artık" der, "dayanacak bir günüm daha yok buna"... ne yapıp edip kurtulmak gerekiyordur artık
oradan, ne yasal yükümlülükler, ne para, ne de verilmiş sözlerin bir önemi kalmayıverir o anda. elindekiler ve aklındakiler masaya yayılır ve bunların arasından en hızlı şekilde doğru olanlar seçilerek, geçerli olacak olan yönteme karar vermek, olmak istenen yere doğru yola çıkmak gerekmektedir artık. zaten sözler tutuluyor olsaydı bu durum içinde olmazdım düşüncesi hakimdir... o gündüz bir şekilde geçer de gece akıl almaz bir sıkıntı çöker üzerime, uzmanların "panik atak" dediği şey, sanki durduğum yerde öleceğim, ama yürürsem düzeliyorum. geminin lanet olası 200 metrelik yürüyüş parkurunda hiç durmadan 4 saat yürüyorum ve gün ilk ışıklarını gösterirken ne yapıp edip burada 2 gün daha kalmayacağıma eminim. önce hastalık raporu düzenleyerek bir şekilde karaya çıkmayı talep ediyorum yetkililerden, acil bir şekilde ertesi sabah gelebilen bot beni limana çıkarıyor, binbir güçlükle ulaşılan avukatın tavsiyesi üzerine evraklarıma iki ay önce el koyan polise mukavemet gösterip küfürler savurarak hastaneye bile götürülmeden 4-5 saatlik bir nezaret sonunda sınırdışı edilmeyi hak ediyorum. yaptığım hareketin amacını bilip hoşgörüyorlar. bu ne büyük bir ödül, bu ne muhteşem bir son. ilk uçak 20 saat kadar sonra halep-istanbul...
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder