8 Şubat 2012 Çarşamba

İzmir - Susuzdede

her ne kadar kendisi "ben sanatçı değilim" demiş olsa da pek çok kişi tarafından* bu şekilde nitelendirilmeye devam eden ve edilmeye devam edecek olan, insanın her duygusuna ortak olabilecek şarkıları olan*, pop müzik dalında hem sesiyle hem şarkılarıyla dinlenebilecek ender insanlardan. ayrıca çok da hoş bir sesi var.

popsav başarı ödüllerinde aldığı ödülden sonra aşağıdaki açıklamayı yapmıştır :

"artık.. benim hayatımda bu ödüller işlevini fazlasıyla yerine getirdi. tutkularımı, beklentilerimi fazlasıyla karşıladı, artık müzik için her türlü hizmeti karşılıksız yapmak istiyorum. lütfen bana ödül vermeyin artık, gençlere verin ödülleri" (sabah, 6 haziran 2006)

onun sözleri, onun müziği yıllara dayanıp aşklara nefretlere hüzünlere ve mutluluklara eşlik ederken, hakkında birşeyler karalamanın en zor olduğu insan. tek bildiğim ileride, çok ileride, ufuk çizgisine yakın bir yerlerde neler oluyor acaba diye arkasına bakıp gülümseyen ara sıra ileri adamlar atarak arayı pek de kapamayan bir sezen olması insanın içini ısıtıyor. gerisi boş..

 

hayatımda şu an "olan", "olmayan", tüm "özel" olan, olmayan kişilere şarkısını adayabileceğim bir sanatçıdır. 

 

cuma günü, dünya kupası mı sezen konseri mi dediler, tabi ki dünya kupası dedim ama daha önceden alınmış biletleri gözüme sokunca konserine mecburen ve öfleyerek gittim. sonra yıllarca göstere göstere rock dinleyip, utanarak neden sezen dinlediğimi düşündüm açıkhava konserinde. şarkıları hayatıma giren ve çıkan kişilere dairdi. bir nevi nefret ediyordum o kişilerden ve bu kadında herbirine karşı inadına ayrı ayrı şarkı yapıyordu. dinledikçe aklıma onlar geliyordu. 

 

el gibi ona, belalım ona, tutsak ona, güllerim soldu ona, beni yak ona ve daha nicesi.. 

tek bir şarkısı vardı bana sen ağlama. bu haksızlıktı. kırgın ve kızgındım. başka hiç bir sanatçıda her kişiye göre bu kadar zengin bir repertuar bulunmuyordu, bir tek sezen de vardı böyle olağandışı durum.ne ajda da, ne de nükhet te..sadece sezen aksu da.

 

5000 kişinin yağmura rağmen hep bir ağızdan şarkılarını söylediği bir yaratıktı o. sahnede serçe gibi değil, adeta bir kartaldı. heybetinden korkuttu beni. 

dağıtılan yağmurluğun altına saklandım önce bir gören olur şimdi beni burda, bağıra bağıra şarkılarına bende 5000 kişiyle eşlik ederken kendimi kaybedip rezil olurum endişesiyle. sonra tuhaf bir biçimde yağmur durdu. sezen - lütfen allahım, lütfennn dediği için oldu sandım. ben lütfen desem allaha daha beter yağar yağmur, şimşekler çakar valla. 

sonra sahnede çok doğaldı, espriler yaptı bayağı da zekice. zeki espri yapan kadınlara bayılırım.oğlundan annesinden bahsetti.içinde "aşk" söü geçen her şarkısında kilitledi izleyenleri.

 

sezen'den sonra "dünya kupasını seyrettin ne güzel di goller dimi "diyen arkadaşlarıma da ilk defa,- ne kupası lan, sezen aksu konserine gittim diyebildim sonunda ve "geçer geçer buda geçer "şarkısını mırıldanarak hemde.

bir astsubay mayına basar ve mayın patlar. bacagı kopup bayılan astsubay gözlerini hastanede açtığında olayın şokuyla hiçbirşey hatırlamamaktadır. yataktan inmeye çalıştığında bacaklarının kesildiğini görür..

harbiye açıkhavaya usul usul yağmur inerken bu kelimeler dökülür sezen'in ağzından. ve birden "ben 14 ocak 1996'dan beri bunu yaşıyorum" diyip o'nun bestelerinden birine girer.

tanışma ve sahnesini paylaşma şerefine nail olduğum, adımı borçlu olduğum, etrafına bambaşka bir enerji yayan ama aynı zamanda hepimizden biri. bizleri anlatmıştır yıllarca şarkılarında. kendimizi, yaşadıklarımızı, duygularımızı anlatmıştır bizim yerimize şarkılarında. aklımızdan teker teker geçen kelimeleri öylesine güzel birleştirmiştir ki evet işte bu ya nidaları kaçınılmazdır. bu nedenle şarkılarında kendini bulamayan çok az insan vardır ve çok sevilmesinin nedeni de budur.

dün harbiye açık hava tiyatrosunda konser veren sanatçı. konser başlama saati 21:00 idi fakat kendisi 21:30da ancak gelebildi. ne kadar büyük bir sanatçı olursanız olun bu kadar insanı bekletmeye hakkınız yok. hadi beklettiniz bir aksilik oldu diyelim, o zaman ilk sözcükleriniz özür ifadeleri içermeli. bir de avrupada konser sürelerinin maksimum 1.5 saat olduğundan bahsetti, bizde daha fazlaymış. e anacım yarım saat geç geldin, yarım saat de ara verdin zaten gitti bir saat, geriye de 1.5 saatten az kalıyo o zaman.

 

ama neticede gerçekten büyük sanatçı, sesi hala çok güzel ve seyirciyle kopuk değil. sadece yukarıdaki -bana göre- yanlışları söyledim. belki burayı okuyodur bir daha geç çıkmaz sahneye :)

yeralt›ndaki radyoda hiç bi kanal çekmez iken sesini inceden duyar gibi olunca hiç hesapta olmadan düz duvara t›rmand›ran, 

bi k›s vakti biraz ısınmak için bi dükkanda bos bos bak›n›r iken, biyerlerde m›r›ldand›€›n› isitir gibi olunca, gerek sesini duymak, gerek sevgilenmek, gerek ısınmak, gerekse dükkanda daha uzun süre kalmak için bi sebep olarak kafadaki sapkayı c›kartt›ran ses.

aman tanrım sezen aksu hakkında ıskalanan bir konu var!

sezen aksu çile dönemine girmeden muzipliği aşikardı.

o aslında harf oyunlu cin entry tadına bayılırdı, hala öyle mi bilememekteyim.

lakin erkekler şarkısında "içim sıkılıyor" derken,

veyahut seni yerler şarkısında "gizlisi saklısı kalmadı, topumuz niyette" derken,

yaptığı oyunun farkında olunmalı...

"ipe ipe geleceksin" kadar basit yapmıyor bu işi, asaletle yapıyor.

zaten ona "şarkıcı" denir mi?

senelerdir hakkında yazılmış yüzlerce yazıya, binlerce yoruma bir yenisini daha ekleme amacıyla başladığımız yazımızın başında “türk insanının ruh ikizi” diye tanımlamak istediğimiz minik serçemiz.

 

ilk paragrafımızı müziği üzerine açalım. genel eğilim, sezen aksu müziğini kabaca üç ana dönem olarak incelemek yönündedir. iki ayrı tanımlaması olsa da bu dönemler aynı periyodları tarif ediyorlar. albümler bazlı sınıflandırmada sen ağlama öncesi, sen ağlama-gülümse arası ve gülümse sonrası albümler olarak ayrılan dönemler pekala onno tunç öncesi, dönemi ve sonrası olarak da adlandırılabilirler bana göre.

yaşımız gereği ilk dönem şarkılarıyla fazla bir paylaşımımız olmaması yüzünden bu kısım her zaman biraz gölgede kalmıştır bizim nesil için. yani albüm olarak çıktığı zamanlarda dinlenememiştir ama şarkılar olarak firuze, kaç yıl geçti aradan, hata, ağlamak güzeldir, kaybolan yıllar her zaman popülerler arasında olmuştur. kayıtları mükemmel değil, düzenlemeleri de sadedir belki ama sezen aksu’nun duru sesi eşlik eder şarkılara en güzelinden. izmirli, o ele avuca sığmaz genç kızı hissedersiniz şarkılarda. bu dönem şarkıları için sevilen en önemli yan olarak samimiyet havası belirtilir genelde.

 

benim sezen aksu hayranlığım sen ağlama albümü ile başlar. her şarkısı ayrı güzel, tamamıyla türk popu için bir devir açan albümdür bana göre. sen ağlama, geri dön gibi hitler bana o çocuk yaşımda biraz ağır mı gelmişti nedir, en çok tükeneceğiz ve haydi gel benimle ol’u severdim içlerinde. babamın çok sevdiği dual pikabına, sayesinde en çok tur attırdığım plak olmuştu sen ağlama. bence bu albümü çok önemli bir konuma getiren sebepler, melodileri, hisli ve kaliteli sözleri, sezen aksu’nun kusursuz sesi ve yorumunun yanı sıra onno tunç’un ilk defa örneğini sergilediği mükemmel orkestrasyona sahip düzenlemeli şarkılarıydı. bindokuzyüzkırkbeş yada haydi gel benimle ol bu açıdan dinlediğinde şarkıların bir orkestra tarafından icra edildiğinin farkına varabilirsiniz. teknik olarak nasıl hazırlanmıştır, belki orkestrasyon efekti verilmiştir stüdyoda bilmiyorum ama plak üzerindeki hatırladığım onno tunç yönetimindeki orkestra fotoğrafları bu hissiyatımı güçlendirmektedir. 

 

işte sen ağlama ile başlayıp git ve sezen aksu 88 ile devam eden bu üç albümlük mükemmel seri, onno tunç’un mükemmel düzenlemeleriyle farklılaşmıştır kanımca. mesela git albümünün isim şarkısı git ve 88 albümünden bir çocuk sevdim şarkıları da bu yönleriyle bakıldıklarında bugün dahi benzerleri yapılamamış şarkılardır. sonraki albümler sezen aksu söylüyor ve gülümse de ayrı ayrı çok ses getirmiş, beğenilmişlerdir. 

 

deli kızın türküsü albümüyle beraber, benim de içinde bulunduğum geniş kısım insan “ya bu nasıl albüm?” tepkisi ile ve sezenin sesinde fark edilmeye başlayan performans düşüklüğüne bağlı olarak hayal kırıklığı içerisinde farklı (ve aslında gereksiz) yorumlara girişmişlerdir. bu albümden sonraki her albümde düz mantık ve alışılmış zevkler sahibi insanlar sezen aksu albümlerini acımasızca eleştirecek, sezen aksu bitmiştir diyecek, albümler arası sınıflandırmalara girişecektir. üstelik bu eleştirileri sezen aksu’nun sesinde meydana gelen problemler de haklı gösterir gibi olacaktır. 

 

burada öz eleştiri yaparak, gülümse sonrası albümlere tu kaka deme gafletinde bulunmuş bendenizin tükürdüğünü yalamasına sebep olan albümlere ve gelişmelere bir göz atalım.

şimdi bakıyorum da, sezen aksu’nun o zamanlar yaptığı albümler belki bir yol arayışının sancılarını içermekle beraber kesinlikle zamanın ilerisinde çalışmalar olmuşlardır. deli kızın türküsü ve ışık doğudan yükselir albümleri sadece sezen aksu’nun yapabileceği derinlikte işlermiş. düğün ve cenaze albümünü de içerisine alarak bu albümleri sezen aksu’nun hayatını etkilemiş akım ve duyguların müziğine yansıması gibi basit bir açıklaması varmış belki de. bunlar arasında sadece düğün ve cenaze benim yaklaşamadığım ölçüde fazla spesifik bir deneme olarak kalmıştır. ama kötülemek yerine torbamıza katmaya çalışmak gibi bir olgunluğa eriştik belki geçen zaman içinde bilemiyorum.

 

adı bende saklı albümüyle beraber, (aslında eski ve başkaları tarafından yorumlanmış şarkılarını söylediği düş bahçeleri albümüyle başlamak üzere) eski sezen aksu’ya dönüş havası hissedilmeye başlamıştır adı bende saklı ve tutuklu gibi şarkılarla. deliveren albümünden keskin bıçak, sarı odalar gibi şarkılarla aynı akım devam eder ve “oh be işte bizim sezenimiz bu” yorumları seslendirilir, kısmi geri dönüşler başlar sezen hayranlığına

 

bu arada da sezen aksu’nun şarkılarıyla diğer sanatçıları beslemesi ve desteklemesi de devam ediyordur bir yandan. sezen aksu’nu sadece şarkıcı ve yorumcu olarak değil aynı zamanda türk popunu yönlendiren, besleyen bir prodüktör ve şarkı yazarı olduğu aksi iddia edilemeyecek şekilde hissedilmeye başlanmıştır. anlaşılmıştır ki aşkın nur yengi, levent yüksel, sertab gibi “öğrencileri” ile sınırlı değildir bu akım. 

 

şarkı söylemek lazım albümü benim her yönüyle sezen aksu’ya çok yakıştırdığım çok kaliteli bir pop müzik albümü ve belki de içinde deli gönlüm ve seni istiyorum isimli eski şarkılarını barındırmasıyla onno tunç’u hatırlatır olduğu için çok farklı bir yerde olmuştur benim için. enerjilerinden çok olumlu etkilendiğini sandığım yeni nesil müzisyenlerle beraber, kraliçenin günümüze en yakışacak albümüdür bana göre

 

tek tek albümler ve şarkılardan bahsetmek değildi aslında amacım. her albümle birlikte sezen aksu’nun geçirdiği evrimleri de buraya aktarabilecek kadar yetkin de değilim zaten. ama insan artık bu kadar senelik arkadaşlıktan sonra anlayabiliyor sanırım olan biteni yine de. güzelliklerin ağır bastığını görüyor. bu bağlamda “sezenin sesi kalmamış be abi, üzülüyorum aslında bu hallerine, söylemese daha iyi” şeklindeki düşünce kalıbından kendimi sıyırabildiğim için yeni bir cevher bulmuş gibi hala bugün bile heyecanlanabiliyorum onun şarkılarıyla. şimdi “vitrinime değil iklimime” diyor ya ben de “sesine değil ruhuna” demek istiyorum nacizane. abla gibi mi, anne gibi mi, sevgili gibi mi yoksa mahallenin haylaz küçük kızı gibi mi seveceğime karar veremediğim hayat damarlarımdan biridir sezen aksu.

44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder